Aylık arşivler: Nisan 2015

Uruguay Kaldırımları, Kuru Kalabalık ve Tűrkiye’nin Yanlış Hedefi

Geçen ay, bir konfesansın açılış konuşmasını yapmak için Uruguay’ın başkenti Montevideo’daydım bir kaç gűn için. Uruguay, orta gelirli bir Latin Amerika űlkesi. Kişi başına gelirleri $16,000 (Tűrkiye’de kişi başı gelir yaklaşık $10,000). Montevideo’ya konferans başlamadan bir gűn önce giderek şehri görme fırsatım oldu.

Aşağıdaki fotoğrafı, kaldığım otelin yakınında, şehrin en gűzel en semtlerinden birinde çektim. Dikkatinizi çekmek istedigim nokta, kaldırıma döşenmiş olan taşların yerlerinden oynamış olmaları.

MOntevideo_1

İkinci, otobűslű fotoğraf, aynı kaldırımın 200 metre ilersindeki durumunu gosteriyor. Burada durum daha da kötű. Kaldırım taşlarının ötesinde, alttaki beton da kalkmış, ve yerini toprağa bırakmış.

Montevideo_2

Montevideo’yu bırakıp Istanbul’a dönelim. Aşağıdaki resim, Istanbul’un en gözde semtlerinden Kadıköy, Çiftehavuzlar’da Bağdat caddesi űzerinde çekildi. Montevideo kaldırımlarındaki problemin aynısı Istanbul’da da var. Çok iyi bildiğimiz űzere, Tűrkiye’de de kaldırım taşları yerinde durmaz; yapıldıktan űç ay sonra yerinden oynar, kırılır, ve yerini toz, toprak ve çamura bırakır.

Ist_1(Fotoğraf: Levent Őzsoy)

Gelir dűzeyi yűksek űlkelerde bu durumu göremezsiniz. Daha da enteresanı, bir űlkenin kişi başına gelirini yaklaşık olarak tahmin etmek için o űlkenin kaldırımlarına bakabilirsiniz. Kişi başına gelirin Tűrkiye ve Uruguay’dan da dűşűk olduğu űlkelerin şehirlerini ziyaret ederseniz (örneğin Moğolistan’in başkenti Ulanbatur), kaldırımların delik-deşik hali daha da vahimdir.

Peki bu durumun sebebi nedir? “Dűşűk gelirli űlke insanları, yaşadıkları çevrenin kalitesine önem vermiyorlar, ve kaldırımların ne durumda olduğu bu insanların öncelikli sorunu değil” denebilir. “Dűşűk gelirle yaşama çabası içinde olan insanlar için, kaldırımlara para harcamak bir lűkstűr” de denebilir.

Őte yandan, kaldırımları bozulacak ya da bozulmayacak şekilde yapmak fiyat açısından farklı değildir. Çimento her yerde aynı çimento ve yaklaşık aynı fiyata; kaldırıma döşenen taş da her űlkede aşağı yukarı aynıdır ve birim maliyetleri farklı değildir. Őyleyse, kalite farkını yaratan, Istanbul ve Montevideo kaldırımlarının 6 ay içinde bozulmasına sebep olan faktör nedir?

Bu faktör, işçi kalitesidir. Gerek Tűrkiye’de, gerek Uruguay’da ve diğer gelişen űlkelerde ve gerekse gelişmiş űlkelerde kaldırımlar vasıfsız işçiler tarafından yapılır. Fakat, Tűrkiye’de ve Uruguay’da kaldırımı yapan işçinin eğitimi ortalama 6 ya da 7 yıl iken, gelişmiş űlkelerde aynı işi yapan vasıfsız işçi 10-12 yıl okula gitmiştir.

Okuma-yazması olan fakat temel bilimsel eğitim almamış, bilimsel metot ve sebep-sonuç ilişkisi nedir bilmeyen, gűzel sanatlardan habersiz işçileri ne kadar zorlayıp denetleseniz de, kaliteli iş yaptıramazsınız.

Bunun bir önemi var mıdır?

“Yerinden oynayan kaldırım taşlarını 6 ay sonra tamir ederiz. Bir altı ay sonra bir daha tamir ederiz. Her altı ayda bir kaldırımları yeniden yaparız. Böylece, bu vasıfsız işçilere de istihdam yaratırız” diye dűşűnmek yanlış mıdır?

Bu dűşűnce, birden fazla sebep nedeniyle, yanlıştır. Birincisi, bir kerede ve kalıcı olarak yapılacak işi, űç kerede yaparsanız, o işin maliyetini űç misline çıkarmış olursunuz.

İkinci ve daha önemli nokta şudur: Kaldırımları doğru-dűrűst yapamayan işçilerin temsil ettiği o toplumun ortalama insanı, diğer űlkelerin çalışanları ile rekabet etmekte zorlanır.

Eğer işçi, yaptığı işin yanlış ya da eksik olduğunu anlayamazsa, kendisine verilen direktifleri takip edemez, işi yaparken pratikte karşısına çıkan űretim problemlerini farketmekten ve çözmekten aciz olursa, yapılan iş ne olursa olsun (inşaat, tekstil, turizm hizmeti, ya da herhangi baska bir űretim), o işçinin ortaya çıkardığı űrűn, kalite ve maliyet olarak Dűnya ile rekabet edemez.

Çok önemli, fakat farkedilmesi zor olan bir husus, Dűnya emek piyasalarının giderek entegre olduğudur. Finans piyasalarının entegre olduğu daha gözle görűlűr bir durumda iken, emek piyasalarının entegresi görűlmesi zor bir şekilde ilerlemektedir. Her çalışan insanın Dűnya’nin başka yerlerindeki işçilerle, farkında olmadan rekabet ettiğinin farkına varmak kolay değildir. Fakat, buğday tarımında çalışan ilkokul mezunu Tűrk çiftçisi, kendisinden daha eğitimli ve verimli Amerikan çiftçisi ile rekabet etmektedir farkında olmadan. Bundan 15-20 yıl öncesine kadar Istanbul ve Gaziantep’te imal edilerek ihraç edilen Tűrkiye’ye özel olduğu dűşűnűlen bakır cezve, bakır tencere, pirinç kahve değirmenlerini şimdi Fransız işçiler daha kaliteli ve daha ucuza yapıyorlarsa, Tűrk bakır ustası, Bakırcılar Çarşısı’ndaki dűkkan komşusu ile değil, Fransız bakır işçisi ile rekabet ediyor demektir.

Tűrk çalışanının “beşeri sermayesi” daha űretgen olmaya (kalite ve miktar açısından) yetmiyorsa, bu rekabette yenilmemek, bu yarışı kaybetmemek műmkűn değildir.

Bu uluslarasası yarışın her geçen gűn biraz daha gerisinde kalan bir űlke ne yapar?

1) Kendi insanının bu yarışta neden geri kaldığını sorgulamadan, űretkenliği dűşűk vatandaşlarının bu dűşűk űretkenlikleri sonucunda ortaya çıkmış olan dűşűk űcretlerini yapay bir şekilde telafi etmeye calışır. Bu nasıl yapılır? Dűşűk eğitimli ve dűşűk verimli insanların normal olarak dűşűk olan űcretlerine devlet takviyesi yapılır (para ya da gıda vs. yardımı olarak). Ayrıca, dűşűk űretkenlikten dolayı yűkselmiş olan űretim maliyetlerinin yapay bir şekilde űstű örtűlűr (sűbvansiyeler ve fiat teşvikleri ile). Bu çözűmlerin uzun vadede kalıcı olamayacağı göz ardı edilir.

Ya da:

2) Űlkenin liderleri, bu yarışta başarılı olmanın ve űlke insanının refahını yűkseltmenin tek yolunun, çalışanların űretkenliğini Dűnya ile rekabet edecek dűzeye getirmek olduğunu farkederler. Bunun yolunun ise, űlke insanının eğitim dűzeyinin ve eğitim kalitesinin yűkselmesi olduğunu görűrler.

Tűrkiye bu seçeneklerden hangisini seçmiştir dersiniz?

Tűrkiye’nin Tuhaf Hedefi:

Bazı politikacılar, Tűrkiye’nin hedefinin, önűműzdeki 20-25 yıl içinde Dűnya’nin en bűyűk 10 ekonomisi içine girmek olduğunu belirtiyorlar. Bu hedefin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği tartışılırken, bunun doğru hedef olup olmadığı tartışılmıyor.

Dűnya’nın ilk 10 Ekonomisi arasına girme hedefi yanlış, ve  Tűrkiye için zararlı bir hedeftir. Çűnkű, bir űlke insanının refah dűzeyi, o űlke ekonomisinin bűyűklűğű ile ölçűlmez. Űlkedeki insanların refahı, o űlkede kişi başına dűşen gelir ile ölçűlűr.

İki űlke dűşűnűn: Birincisi űlkede 70 kişi yaşıyor, ve kişi başına gelir 100 dolar olsun. Dolayısıyla, bu űlkenin toplam milli geliri (ekonomisinin boyutu) 7,000 dolardır. İkinci űlkede 100 kişi yaşasın, ve bu űlkede kişi başı gelir 80 dolar olsun. Bu durumda, ikinci űlkenin ekonomisinin boyutu 8,000 dolardır. İkinci űlkenin ekonomisi daha bűyűk olmakla birlikle, ikinci űlke insanı birinci űlkenin insanından fakirdir.

Bu basit örneğin gösterdiği űzere, Dűnya’nın 10. ya da 15. bűyűk ekonomisi olmak o űlke insanının refahının göstergesi değildir. Daha çarpıcı olarak görmek istiyorsak, kendimize şu soruyu soralım: Hindistan’da mı yaşamak istersiniz yoksa İsviçre’de mi?

Hindistan, alım gűcűne göre ayarlanmış rakamlarla, 7 trilyon dolara yakın toplam gelir ile Dűnya’nın en bűyűk űçűncű ekonomisidir. İsviçre ise toplam sadece 600 milyar dolar civarı yıllık gelire sahiptir. Őte yandan Hindistan’da kişi başına gelir $5,000 iken, ortalama İşviçreli $56,000 gelir ile ortalama Hintli’den on kat zengindir.

Tűrkiye şu anda geleceğini İsviçre değil, Hindistan rotasına çevirmiş durumdadır. Nedeni de şudur. Tűrkiye’nin yıllık nűfus artışı, yűksek bir oran olan binde 12’dir. Dolayısıyla, Tűrkiye nűfusu her yıl bir milyon kişi artmaktadır. Bu nűfus artışını daha da hızlandırmak için aileler teşvik edilmektedir.

Hızla artması istenen bu nűfusun eğitimini ve űretkenliğini artırmaya yönelik bir çaba yoktur. Bu durumda 15-20 yıl sonra ortaya çıkacak olan durum şudur: Tűrkiye’de az eğitimli, az űretken ve dolayısıyla az gelire sahip kuru bir kalabalık oluşacaktır. Bu kuru kalabalıktan oluşan işgűcű dűşűk űcretlerle çalışmaya mahkum, işsizlik oranı yűksek ve bu tuzaktan çıkışı műmkűn olmayan bir insan kűtlesi haline gelecektir.

Yapılması gereken nedir?
1) Nűfus artış oranının yűkselmesi değil, dűşmesi gerekir.
2) Kadınların iş gűcűne katılmasını sağlayacak maddi ve manevi teşvikler uygulamak gerekir. Her dört kadından sadece birinin çalıştığı bir toplum ekonomik olarak gelişemez.
3) Bilimsel metodu bilen, doğru analiz yapabilen, bilgi űretebilen, bilgiye ulaşmayı ve bilgiyi kullanmayı beceren, Dűnya ile rekabet edebilecek eğitim, ve kűltűr donanımına sahip işgűcű yaratmak gerekir. Bunun için:

Çalışma yaşındaki insanların eğitimini ve űretkenliğini yűkseltmek için Dűnya standardında, ve 21. yűzyılın modern bilimsel eğitimin metoduna dayalı bir eğitim tedrisatını gerçek anlamda, kesintisiz 12 yıl sűreli olarak, űlkenin her yerinde uygulamaya geçirmek gerekir.

Eğitim kalitesini artırmak için űretken ve yaratıcı insanları öğretmenlik mesleğine çekmek gerekir. Bunun için de öğretmenliği maddi açıdan cazip hale getirmek, ve aynı zamanda, öğretmenlere (bazı űlkelerde yapıldığı gibi) öğrenci başarısına endeksli prim sistemi getirmek gerekir.

Űlkenin kısa vadede ihtiyacı olan eğitimli iş gűcűne katkı yapmak amacıyla, lise ile űniversite arası köprű görevi görecek olan, lise mezunlarının kabul edileceği 2 yıllık ön-lisans okullarını yaymak gerekir.

Orta yaş grubunda olan ve istihdam ve iş tecrűbesine sahip fakat dűşűk eğitimli iş gűcűnűn verimliliğini artırmak için, yeni beceriler öğretmeye (re-tooling) yönelik, iş saatleri dışında gidilecek eğitim programlarını başlatmak gerekir.

Sonuç olarak, bűtűn bunların ötesinde sorulması gereken temel soru, nereye gittiğimizin farkında olup olmadığımızdır.

 

Tűrk Kadını ve Tűrkiye’nin Milli Geliri

Bir önceki yazıda, bir űlkede kişi başına çalışılan saat miktarının dűşűk olmasının, o űlkenin refah dűzeyine (kişi başı milli gelire) doğrudan olumsuz etkisi olduğunu belirttim.  Tűrkiye, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) űlkeleri içinde, kişi başına çalışma saatinin en dűşűk olduğu űlke.   Dolayısıyla, bu durum, Tűrkiye’nin gelir seviyesinin dűşűk olmasının en önemli nedenlerinden biri.

Bu yazının konusu ise, Tűrkiye’de  kişi başına çalışılan saat miktarının neden dűşűk olduğunun biraz daha açılması.

Kişi başına çalışılan saat miktarı, űlkede bir yıl içinde çalışılan toplam saat miktarının, çalışma yaşında olan (15-64 yaş arası) nűfusa bölűnmesi ile bulunur.

Bu ise, aşağıda denklemde görűldűğű űzere, iki parçaya ayrılabilir.  Bunlardan birincisi, çalışan insanların kaç saat çalıştıkları; ikincisi ise, toplumdaki insanların yűzde kaçının çalıştığıdır.  Bu ikinci terime “istihdam oranı” diyoruz.EquationÇalışan insan başına dűşen çalışma saati arttıkça, yani her çalışan kişi daha fazla çalıştıkça (Yukardaki eşitlik işaretinin sağındaki birinci terim), toplumda fert başına dűşen çalışma saati artar. Aynı şekilde, toplumun çalışan insan oranı arttıkça, (eşitlik işaretinin sağındaki ikinci terim), o űlkede kişi başına dűşen çalışma saati artar.

Aşağıdaki grafik, OECD verileri kullanarak, Tűrkiye’de ve diğer bazı űlkelerde çalışan insanların yılda kaç saat çalıştıklarını gösteriyor.Fig1

Őrneğin Norveç ve Danimarka’da çalışanlar yılda ortalama yaklaşık 1,480 saat çalışırken, bu rakam Fransa’da 1,500 saat. Gűney Kore’de çalışan insanlar yılda ortalama 2,234 saat çalışırken, Japon çalışanı, o űlkenin űretimine yılda 1,800 saat katkı yapıyor.

Tűrkiye’de çalışan insanlar yılda ortalama 1,830 saat çalışıyorlar.  Bu rakam, diğer bazı űlkelerin çalışanlarına kıyasla dűşűk olmakla birlikte, OECD ortalamasının űstűnde.  Bu demek oluyor ki, Tűrkiye’de çalışan insan, diğer űlkelere kıyasla daha az çalışmıyor.

Şimdi de, değişik űlkelerdeki istihdam oranlarına, yani, o űlkelerde çalışma yaşında olan insanların yűzde kaçının çalıştığına bakalım.  Aşağıdaki grafikte görűldűğű űzere, çoğu űlkede, istihdam oranı %65 civarındadırBu demektir ki, 15-64 yaş arası her 100 kişiden 65 tanesi o toplumda bir iş yapmaktadır.  İsviçre, Lűksemburg gibi bazı űlkelerde ise bu oran %85’leri geçmiş durumdadır

Fig2Tűrkiye ise,  istihdam oranının OECD űlkeleri içinde en dűşűk olduğu űlkedir. Tűrkiye’de çalışabilecek yaşta olan her 100 kişiden sadece 45’i çalışmaktadır.

Tűrkiye’deki bu derece dűşűk çalışma eğiliminin nedenlerini açıklamadan önce, basit bir örnek vererek bu durumun sonuçlarını bir kez daha görmekte fayda var.

İki űlke dűşűnűn.  İkisinin de nűfusu 100 kişi olsun.  Her iki űlkede de 15 yaş altı ve 64 yaş űstű (yani, çok genç ya da emekli olabiliecek yaşta olan) 20 kişi olsun.  Bu demektir ki, her iki űlkede de çalışabilecek yaşta olan 80 kişi vardır.  Bu űlkeler aşağıdaki tablonun iki satırında gösterilmiş durumdalar.   Sarı rankle gösterilen birinci űlkede, çalışabilecek olan 80 kişiden 50si çalışmak istesin.  Bu 50 kişi, űlkedeki işgűcű sayısıdır.  Bu sarı űlkede işsizlik oranı %10 olsun.  Bu demektir ki, bu birinci űlkede çalışmak isteyen 50 kişiden %10’u (5 tanesi) iş bulamayacak, geri kalan 45 kişi çalışacaktır.  Bu 45 kişi, űlkedeki istihdamdır.  Çalışan her 45 kişi yılda 2,000 saat çalışırsa, bu ekonomide yılda toplam 90,000 saat çalışılmış olur. Űlkedeki işçi verimliliğinin 5 olduğunu varsayarsak, bu demek olur ki, bu űlkede  90,000 saat toplam çalışma ile űlkenin milli gelir $450,000 olacaktır.  Űlkede 100 kişi yaşadığına gore, űlkenin $450,000 toplam űretimi (milli geliri) 100 kişiye bölűnűnce, űlkede kişi başı gelir $4,500 olacaktır.

LongTableŞimdi, mavi rekle gösterilen ikinci űlkeye bakalım. Bu űlkede de yaşıyan insan sayısı 100, ve çalışabilecek insan sayısı 80.  Mavi renkle gösterilen bu ikinci űlkenin diğerinden tek farkı,  bu ikinci űlkede 50 yerine 70 kişinin çalışmak istiyor olması. Bu űlkede de, diğeri gibi, işsizlik oranı 10% olduğu için, çalışmak isteyen bu 70 kişiden ancak 63 tanesi çalışabilir olsun.  Bu insanların her biri, diğer űlkedeki gibi, yılda 2,000 saat çalışsınlar ,ve űretkenlikleri de diğer űlke ile aynı olsun.

Tabloda belli olduğu űzere, bu iki űlke birbiri ile her bakımdan aynı olmakla birlikte, ikinci űlkenin iş piyasasında çalışan (istihdam olan) insan sayısı daha yűksek olduğundan, ve dolayısıyla bu űlkede toplam daha fazla saat çalışıldığı için, bu ikinci (mavi) űlkede toplam milli gelir $630,000 olacak, ve bu gelir 100 kişiye bölundűğűnde kişi başı milli gelir $6,300 olacaktır.

Sonuç olarak, birinci űlkede, 45 kişi 100 kişiyi beslemek için çalışırken, ikinci űlkede, 100 kişiyi desteklemek icin 63 kişi çalışmaktadır ve bu yűzden ikinci űlkenin ortalama insanı daha zengindir.

Peki, Tűrkiye’de insanların çalışma oranları neden dűşűk?  Bunun cevabını vermeden önce, toplam istihdamı erkek ve kadın olarak ayıralım ve ortaya çıkan tabloya bakalım.

Table

Yukardaki  tabloda görűldűğű űzere, Dűnya’nın bir çok űlkesinde erkek nűfusun %75 – %80’i çalışmakta iken, Tűrkiye’de bu oran %66’dır.  Diğer bir deyişle, Alman erkeklerinin yűzde 76’sı, Meksika’lı erkeklerin 81’i, Rus erkeklerinin yűzde 73’ű, Japon erkeklerinin yűzde 89’u  çalışırken, Tűrk erkeklerinin sadece yűzde 66’sı çalışmaktadır.

Daha da vahimi, başka űlkelerde kadınların yaklaşık %65’i çalışmakta iken, Tűrkiye’de her 4 kadından ancak biri çalışmaktadır.

Őzet olarak, Tűrkiye’deki durum şudur: Çalışan insanlar, yılda çalışılan saat miktarı olarak, Dűnya ortalamasının uzerinde çalışmaktadırlar.  Őte yandan, toplumun önemli bir kısmı hiç çalışmamaktadır.  Toplumun (erkek-kadın) %45’ı çalışarak, hem kendilerini hem de çalışmayan %55’i destekler durumdadır.  45 kişinin elde ettiği gelirle 100 kişiyi destekleyen bir ekonomide, kişi başına geliri hizla bűyűtmek hayali, gerçeklerle çelişmektedir!

Őzellikle Tűrk kadınlarının istihdam oranının bu derece dűşűk olması Tűrkiye’nin gelişme çabaları önűndeki en bűyűk engeldir.

Dűnya’nın gelişmiş ve hızla gelişen ekonomileri, kendi űlkelerinin kadın-erkek tűm beşeri sermayelerini kullanarak vatandaşlarının gelirini ve dolayısıyla refahını hızla artırmaya çalışırken, Tűrkiye’deki durum, kadınların ekonomik hayatın bu derece dışında olmasından dolayı, tek ayakla koşmaya çabalayarak, iki ayağını da serbestçe kullanan diğer koşucularla yarış etmeye benzer.

Burada akla hemen şu gelebilir.  Tűrkiye’de kadınların dörtte űçű ev dışında çalışmıyorlar; fakat bu demek değildir ki, bu kadınlar topluma katkıda bulunmuyorlar.  Çalışmayan ev kadınları, evde çocuk bűyűterek, hane içi űretim yaparak (ev işi, yemek, vs.) ailelerine ve topluma ekonomik katkıda bulunmaktadırlar.  Bu doğru bir gözlemdir.  Gerçekten de, özellikle gelişmekte olan ekonomilerde bu tip kayda geçemeyen faaliyetler, milli geliri olduğundan daha dűşűk göstermektedir.  Őrneğin, lokantada yemek yediğinizde, bu yemeği ortaya çıkaran aşçının ve garsonun emeği, milli gelirin bir parçası olarak kayda geçer, fakat aynı yemeği evde pişirdiğinizde, yemek yapmak ve sunmak için harcanan zamanın değeri, gayri safi milli hasıla içinde gözűkmez.  Fakat bu durum, az çok her űlkede geçerlidir, ve ekonomistlerin yapmış oldukları çalışmalar göstermiştir ki, bu şekilde kayda girmeyen (ev içinde yapılan) ekonomik faaliyetleri hesaba katmak, kişi başına gayri safi milli hasılayı ölçűde (fakir űlkelerde bile) değiştirmez.

Ayrıca, çocuk bűyűtmek, ev űretimine katkıda bulunmak gibi faaliyetler, sadece Tűrk kadınına mahsus değildir.  Kadınların %60, %65 gibi oranlarda çalıştığı űlkelerde de çocuklar bakılmakta, yemekler yapılmakta, aile hayatları yaşanmaktadır. Kadınların yűksek oranda çalıştığı toplumlarda, çocuklar okulda daha az başarılı, aileler daha az mutlu değildir.

Çalışma oranının bu derece (özellikle kadınlar için) dűşűk olmasının sebepleri arasında yanlış ve ters vergi ve teşvik politikaları, iş piyasalarında kadınlara karşı ayrımcılık, eğitimsizlikten kaynaklanan işçi vasıfsızlığının yol açtığı űcret dűşűklűkleri, ve kadınların ekonomik ve sosyal hayattaki rolű hakkında toplumun  tavrı vardır.  Yapılmış olan bilimsel çalışmalardan edinilen bilgiler ışığında, doğru politikalarla bu problemi çözmek zor değildir.  Bilimsel kökenli çözűmlerin neler olduğunu daha sonraki yazılarda belirteceğim.