Aylık arşivler: Ekim 2015

FIRSAT MALİYETİ

Hükümet olarak, bir kasabanın yollarını yeniden yaptınız. Bu yol yapımının maliyeti nedir? Muhasebe hesabı ile maliyet, yol yapımında harcanan paraların toplamıdır.

Ekonomistler için ise, bu maliyetin yanında ve daha önemli olarak Fırsat Maliyeti‘nin düşünülmesi gerekir. “Fırsat maliyeti,” bir işi yaparken kaynakların o iş için harcanmasından dolayı yapılamayan diğer bir başka işin, ve dolayısıyla kaçırılan fırsatın değeridir.

Örneğin kasabaya yol yapımı için 6 milyon TL harcanmış ise, ve eğer bu 6 milyon TL ile o kasabaya 3 okul yapmak mümkün ise, yapılan yolların “fırsat maliyeti” bu 3 okulun yapılamamış olmasıdır.

Rasyonel bir yatırım kararı verebilmek için yol yapımından elde edilecek üretim, istihdam, gelir artışı ve sosyal faydaları hesaplamak ve bu rakamı yol yapımının fırsat maliyetini oluşturan alternatif yatırımdan elde edilecek fayda ile karşılaştırmak gerekir.

Hem Yol, Hem Okul Yaparız!!

Anlaşılması biraz çetrefilli olan konu, hem yolun hem de okulun neden yapılamayacağıdır.   Bunun sebebi, kaynakların sınırlı olmasıdır.   Diğer bir deyişle, kaynaklar kısıtlı olduğu için her davranışın ve verilen her kararın bir bedeli vardır. Bu bedel, o davranış sonucunda feragat edilmek zorunda kalınan diğer bir alternatiftir.

Dolayısıyla, yukarıdaki örnekte, hem yol hem okul yapmaya yeterli kaynak olmadığı için, bir projeyi uygulamak diğerinden vaz geçmek anlamına gelir ve vazgeçilen alternatif proje, yapılanın “fırsat maliyeti”ni oluşturur.

Diyelim haftasonu futbol maçına gitmeye karar verdiniz. Maça gidiş ve bilet paraları toplamı 150 TL olsun ve bu iş için gidis-geliş dahil 5 saat harcayacağınızı düşünelim. Öte yandan, patronunuz aynı saatler içinde işe gelip fazla mesai yapmanızı teklif etti diyelim, ve bu mesainin ücreti 100 TL olsun. Bu durumda, maça gitmenin fırsat maliyeti, elde edebileceğiniz, fakat feragat ettiğiniz 100 TL mesai ücretidir. Maça gitmenin gerçek maliyeti ise, cebinizden çıkan 150 TL ve feragat edilen 100 TL olmak üzere toplam 250 TL’sıdır.

Maliyetleri sırf “para” bazında düşünmemek gerekir. Televizyonda aynı anda bir spor programı ve bir film yayınlanıyorsa ve siz spor programını seyretmeye karar verdiyseniz, spor programını izlemenin fırsat maliyeti, filmi izleyememektir.

Bu temel ekonomik kavramların anlaşılması hem ülke yönetiminde, hem de bireylerin ülke ekonomisinin gidişini sorgulamasında çok önemlidir.

Çok basit bir iki örnek verelim. Herhangi bir işte çalışmayarak evde oturmanın “fırsat maliyeti,” çalışarak elde edilebilecek ücretten feragat etmektir. Dolayısıyla, çalışmayı düşünen bireye piyasada teklif edilen ücret düşük ise, çalışmayıp evde oturmanın maliyeti düşüktür, ve bu durumda bireyin çalışma eğilimi azalır. Türkiye’de kadınların ev dışında çalışma eğilimlerinin son derede düşük olmasının bir sebebi kadınlara verilen ücretlerin erkeklere göre az olmasıdır. Bu sebeple, kadınların işgücüne dahil olabilmelerinin önemli bir yolu kadınların iş piyasasında karşılaştıkları ayrımcılığa hukuki yollarla engel olmak ve kadın-erkek bütün çalışanların eğitim düzeylerini ve üretkenliklerini yükselterek onları daha yüksek ücret ile talep edilir duruma getirebilmektir.

İkinci bir örnek, yaklaşan 1 Kasım Seçimi öncesi üç büyük partinin halka vaat ettikleri programlardır. Bu vaatler her kesime para dağıtmak üzerine kurulu, vaat edilen paraların “fırsat maliyeti”ni hiçe sayan davranışlardır. Kaynaklar kısıtlı olduğuna göre, dağıtılması planlanan bu paraların alternatif kullanım alanları ve fırsat maliyetlerini hesaplamak gerekir. Örneğin bireylerin kredi kartı faiz borçlarını silmek, bu bireylere devlet bütçesinden para transferi yapmak demektir. Vergilerle toplanmış bu paralar ile borç faizlerini silmenin fırsat maliyeti, o paraların kullanılabileceği bir çok başka işin (eğitimden altyapıya kadar) yapılamaması anlamına gelir. İşin acı yönü, fırsat maliyeti yüksek bu popülist projeler ekonomik rasyonelden uzak oldukları için uzun vadede ekonomik büyümeyi olumsuz etkilemekte ve halkın aleyhine olmaktadırlar.

Sonuç olarak, Nobel Ödülü verilen, ağır matematik temelli olan ekonomi biliminin en basit konseptini görmezden gelmek, ülkenin kaynakları sonsuzmuş gibi davranmak, toplumdaki bireylerin refah ve mutluluklarını olumsuz yönde etkilemek demektir.

Twitter: @NaciMocan

ÇEVRE KİRLİLİĞİ, İNSAN SAĞLIĞI VE EKONOMİK GELİŞME

Dünyanın ekonomik ve sosyal olarak ileri ülkeleri ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki en önemli farklardan biri, ileri ülkelerde karar vericilerin ekonomik ve sosyal politikaların birbirine bağlı olduğunun farkında olmaları ve bu politikaları büyük ölçüde bilimsel bilgiler ışığında yönlendirmeleridir.

Örneğin, ileri ülkelerde ekonomik planlar yapılırken ekonomi ile insan sağlığı arasındaki iki yönlü ilişki (ekonominin insan sağlığına ve insan sağlığının ekonomiye olan etkisi) göz önüne alınır. Öte yandan, gelişmekte olan ülkelerin büyük çoğunluğu üretimlerini ve istihdamlarını artırmaya çalışırken, kullanılan üretim teknolojilerinin çevreye ve insan sağlığına olan etkisini ihmal etmektedirler.

Bu durumun en güzel örneği Çin’in durumudur. Son araştırmalara göre, Çin’in kentsel kesiminde insanların yüzde 80’i sağlık açısından zararlı derecede yüksek hava kirliliğine maruzdur. Çevre korumasını dikkate almayan ve eski üretim teknolojileri yüzünden, ozon, karbondioksit, nitrojen oksit gibi gazların ve PM10 yoğunluğunun aşırı düzeylere çıkmış olması, solunum hastalıkları, kanser ve benzeri ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getirmektedir. Örneğin, Beijing (Pekin) şehrinde hava kirliliğinin yüksek düzeye ulaştığı günlerde bir insanın bir günde soluduğu hava, günde 40 paket sigara içmiş olmasına denk gelmektedir.

Beijing_poll             (Çin’in bir çok şehri gibi Beijing de yüksek hava kirliliği merkezlerinden biri)

Ucuz ve kirli kömürle enerji sağlayan ve filtre sistemi olmayan fabrikalar, havayı egzoz gazına boğan taşıma araçları gibi üretim faktörleri, düşük maliyetli fakat çevreyi kirleten teknolojilerin basit örnekleridir.

Hızla büyümeye çalışan birçok ülke kısa vadede ucuz ve eski teknoloji kullanmak yoluyla düşük maliyetli üretim yaparak dünya ile rekabet etmek ve ekonomik olarak gelişmek isterlerken kendilerini bir tuzağın içinde bulmaktadırlar.

Bu tuzak da şudur: Ucuz üretim ve hızlı ekonomik gelişme uğruna çevre kirliliği yaratarak o ekonomide üretim yapan insanların sağlığını bozan ülke, bu davranışın bedelini gelecekte daha düşük ekonomik büyüme yaşamak şeklinde ödeyecektir. Bunun sebebi şudur: Çalışanların sağlıklarının bozulması iş günü kaybına ve verimlilik azalmasına yol açarak ekonomik gelişmeyi frenlemektedir. Ayrıca, hava kirliliğinin yol açtığı hastalıklar sonucunda ortaya çıkan erken ölümler iş gücü kaybına ve ülkenin insan sermayesinin azalmasına (çalışanların verimli yıllarında ölmeleri sebebiyle) yol açarak ekonomik büyümeyi olumsuz etkilemektedir.

 Bilimsel ekonomik araştırmalar yukarıda bahsedilen ilişkilerin boyutlarının hesaplanmasını sağlamıştır. Diğer bir deyişle, hava kirliliğinin belli bir düzeyden başka bir düzeye gelmesinin o ekonomideki üretime ve gelirlere etkisinin ne boyutta olacağı bilimsel araştırmalar ışığında bilinmektedir.

Ekonomistlerin bu etkiyi ne kadar ciddiye aldıklarının ve uzun vadeyi ne ölçüde hesaba kattıklarının bir göstergesi, hava kirliliğinin henüz doğmamış (ana karnında) olan çocuğun sağlığına etkisinin hesaplanmış olması, ve aynı şekilde, bebek sağlığının uzun vadede gelirlere ve ekonomiye olan etkisinin bilimsel metodlarla incelenmiş olmasıdır.

Bilimsel çalışmalar göstermiştir ki hava kirliliği, herkesi olduğu gibi hamile kadınları ve ana karnındaki bebeklerin sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Hava kirliliğinin bebek sağlığına doğrudan etkilerinden biri bebek ölümlerini artırmasıdır. Ölmeyen bebeklerin sağlığının en önemli göstergelerinden biri bebeğin doğumdaki ağırlığıdır. Hamile iken hava kirliliğine maruz kalan annelerin bebeklerinin doğumdaki ağırlığı daha azdır. Bu bebeklerin doğarken 2.5 kg’dan daha hafif doğma ve hastanelerde yoğun bakıma girme ihtimalleri de daha yüksektir. Yine ekonomistlerin yaptıkları çok sayıda araştırma göstermiştir ki, bebeğin doğumdaki ağırlığının yıllar sonra okuldaki başarıya doğrudan etkisi vardır. Bu etki, doğumda sağlıksız olan (ağırlığı düşük olan) bebeklerin öğrenme zorluklarından dolayı ortaya çıkmaktadır. Öğrenme zorluğu ve okuldaki başarısızlığın sonucunda ise, bu çocuklar büyüyüp iş hayatına girdiklerinde üretkenlikleri daha düşük olmaktadır. Dolayısıyla iş bulma şansları daha az, iş bulma durumunda ise ücret ve maaşları daha düşük olmaktadır. Yapılan araştırmalar, bebeğin doğumdaki ağırlığının %10 artması durumunda, o bebek yetişkin insan olduğunda gelirinin %1.3 arttığını ortaya koymaktadır.

Özet olarak, şimdiye kadar yapılmış olan bilimsel ekonomik araştırmalar ışığında şu hesabı yapmak kolaydır. Ölçülen hava kirliliği belli miktarda artarsa, bu artışın sonucunda oluşan hastalık tedavi masrafları, iş gücü kaybı ve üretkenlik düşüşü şeklindeki orta vadeli ekonomik maliyeti hesaplamak mümkündür. Aynı şekilde, hava kirliliğinin sebep olduğu çocuk sağlığındaki bozulma nedeni ile bir sonraki neslin üretkenliğindeki azalmanın ekonomik maliyetini hesaplamak mümkündür. Bu maliyetler toplamı, ülkede hava kirliliğinden dolayı oluşan refah kaybının ölçüsüdür.

POLİTİKACILAR VE GÜNÜ KURTARMAK

Çevre kirliliğinin ekonomik gelişmeye önemli olumsuz etkileri olmasına rağmen, gelişmekte olan ülke politikacıları çevre korumasına neden yeteri önemi göstermezler? Bunun iki sebebi vardır. Birincisi, yukarıda kısaca özetlediğim maliyet hesabının teknik olarak kendi ülkeleri için nasıl yapılacağını bilmezler. Ya da, bilirler ve bu maliyetin farkındadırlar fakat bu maliyeti ilerki nesillerin sırtına yüklemeyi planlamışlardır. Diğer bir deyişle, çevreye, insan sağlığına ve gelecekteki üretkenliğe darbe vurma pahasına bugünkü üretimi artırmanın kendileri açısından faydalı olduğuna karar vermişlerdir. Bu durumun ortaya çıkmasında halkın çevre-sağlık-ekonomi ilişkisi konusunda bilgi sahibi olmasının zorluğu ve dolayısıyla çevre koruması konusunda talebi olmaması da önemli rol oynamaktadır. Ayrıca, gelir seviyesi çok düşük olan ve halkın açlık sınırında olduğu ülkelerde kısa vadeli ve miyop politikaların ağırlıkta olması ve geleceğin hesabının yapılmaması doğaldır.

HAVA KİRLİLİĞİ SIFIR MI OLMALI?

Yanlış anlaşılmaması gereken bir nokta, hava ve çevre kirliliğinin sıfıra inmesinin (çevrenin tamamen temiz olmasının) optimal sonuç olmadığıdır. Çünkü çevre temizliğinin bir maliyeti vardır. Üretim araçlarını ve teknolojilerini çevreyi hiç kirletmeyecek duruma getirmek (bütün ulaşım araçlarının elektrik ile çalışması, bütün fabrikaların güneş enerjisi ile çalışması, vs.) çok pahalı bir yatırımdır. Ve, şu an için, ileri ülkelerde bile sıfır çevre kirliliğine ulaşmanın ekonomiye getireceği fayda üretim teknolojilerini tamamen temiz duruma getirmenin maliyetini karşılayamamaktadır. Dolayısıyla “sıfır kirlilik” hedefi ekonomik mantığın dışındadır. Fakat önemli olan, ülke için “optimum kirlilik” düzeyinin neresi olduğunu hesaplamak ve emisyon düzenlemelerini ve diğer çevre yönetmeliklerini bu hesaba göre belirlemektir.

 İÇMEYE AYRANIMIZ YOKKEN, BU KONU FANTAZİ DEĞİL Mİ?

 Gelir seviyesi çok düşük olan, insanları açlık sınırında olan toplumlar “günü kurtarmak” derdinde olduklarından, ekonomik üretimden doğan çevre kirliliğinin geri dönüp ekonomiye yaptığı olumsuz etkiyi ihmal edebilirler.  Öte yandan, Türkiye gibi orta gelir düzeyindeki ülkelerde çevre kirliliğinin ekonomiye olan olumsuz etkisini hesaba katmak gerekir.

Bu konunun “fantazi” olup olmadığının cevabını vermek için şu gibi sorulara cevap vermek yeterlidir.

1) Hamile iseniz, doğumda çocuğunuzun hava kirliliği yüzünden ölmemesi için gelirinizden kaç TL feragat etmek istersiniz?

2) 45 yaşında kanserden ölmek yerine 75 yaşına kadar yaşamak için, her ay maaşınız ne kadarını vermek istersiniz?

3) Çocuğunuzun öğrenme zorluğu yaşayarak az gelirli ve zor bir hayat geçirmesine engel olmak için kaç TL verirsiniz?

4) 60 yaşında emekli olup 75 yaşında  ölmeyi planlarken, hava kirliliği yüzünden kanser olup 40 yaşında ölme riskinizin % 5 olduğunu anladınız.  Bu riski sıfıra indirip 75 yaşına kadar yaşamak için her ay maaşınız ne kadarını vermeye razısınız?

Bu tip sorulara verdiğiniz cevaplar sıfırdan büyük rakamlar içeriyorsa, bu sizin için ekonomik gelişme  ile çevre kirliliği ilişkisinin “önemsiz bir detay” olmadığını gösterir.

Twitter: @NaciMocan