Kategori arşivi: Ucretler ve Maaslar

İnsanlar Neden Eğitim Almıyorlar?

Bir önceki yazıda, eğitimin  çalışanların  gelirini önemli ölçűde artırdığından bahsetmiştim.  Alınan her bir yıl eğitim, insanların gelirini ortalama olarak, kalkınmış űlkelerde 10 %,  dar gelirli ülkelerde ise %15 oranında artırıyor.  Eğitim eğer bireylerin beşeri sermayelerine ve dolayısıyla kazançlarına bu derece etkiliyse, az eğitimli insanlar (ve az eğitimli űlkeler) neden eğitimlerini artırmıyorlar? Bu sorunun cevabının ardında, aşağıda önem sırası olmaksızın sıralanmış, en az 4 neden bulunmaktadır.

1) Bu nedenlerden ilki bilgi problemidir. Çoğu insan, özellikle yoksul ve az eğitimli kişiler, daha fazla eğitim almanın onların gelirlerini önemli şekilde artıracağından habersizdir. Her ne kadar, eğitimli insanların az eğitimli olanlara nazaran daha fazla gelir sahibi olduğu bilinse de, eğitimdeki az bir artışın gelirleri ne kadar yűkselteceğini anlayamak zordur. Örneğin, ortaokul mezunu bir kişinin bir tıp doktorundan daha az gelir sahibi olduğu bilinir, ama ortaokul mezunu o kişinin eğer lise diploması olsa idi, ne kadar daha fazla geliri olurdu? Bunu bilmek daha zordur. Bilimsel araştırmalardan elde edilen sonuçlar gösteriyor ki, gençler, liseyi bitirmiş olmaları halinde gelirlerinin ne kadar artacağının farkında değiller. Eğer, lise diplomasının gelir artışı sağladığına dair bilgi onlara verilirse, lise bitirme eğilimlerinin arttığı gözleniyor. Aynı şekilde, araştırmalar gösteriyor ki eğer anne ve babalar eğitimin getirisi hakkında bilgilendirilirlerse, onların çocuklarının okula devamlılığı ve sınavlarda başarıları yükseliyor.  Bu yűzden, gelişmekte olan űlkelerde, eğitime olan talebi artırmanın bir yolu, eğitimin gelirlere olan etkisi hakkinda insanları bilgi sahibi yapmak.

2) İkinci sorun ise eğitim karşıtı kültür. Bazı toplumlar eğitime, eleştirel düşünmeye ve aydın olmaya yatkın bir kültüre sahipken, bazı toplumlarda tam tersi bir durum geçerlidir. Farklı ülkelerde bulunmuş bir dikkatli gözlemci, eğitime yakın ve eğitime uzak kűltűrlű ülkeleri kolaylıkla ayırdedebilir. Göstergeler oldukça belirgindir. Eğitim yanlısı ülkelerde, şairlerin ve bilim insanlarının isimlerinin sokaklara ve meydanlara verildiğini görebilirsiniz. Topluma açık alanlarda filozofların, sanatçıların, bilim insanlarının ve yazarların heykellerine rastlarsınız. Eğitim karşıtı kűltűre sahip ülkelerde ise, sokak isimlerinin o űlkenin savaş kahramanlarından oluştuğunu, parklarda sanatçılarin değil siyasetçilerin heykellerini görűrsűnűz. İlk gruptaki ülkelerde her yerde kitapçılar görsűnűz ve  insanların evlerinde kütüphaneler ya da kitap koleksiyonları olduğunu gözlemlersiniz. Bu űlkelerde çoğu semtte kűtűphane vardır ve o semtin sakinleri tarafından kullanılır. İkinci gruba dahil olan ülkelerdeki ortalama insan için kitap ve kűtűphane önemli bir kavram değildir.  İlk gruptaki ülkelerde sanat ve bilim müzeleri sosyal hayatın önemli kurumları iken, ikinci gruptaki ülkelerde çoğu insan ömrü boyunca bir müzenin kapısından içeri adım atmayacaktır.

Sonuç olarak, bir ülkenin kültürel yapısının, o űlke insanının eğitime olan talebi üzerinde  etkisi vardır.  Bu, kötü bir haber gibi gözűkűyor.   Çünkü kültürün değişmeyeceği, değişse bile çok yavaş evrim geçireceğini düşünülűr. Bu inanış tamamen doğru değildir. Ekonomistlerin son zamanlarda gösterdikeri gibi eğer ekonomik, siyasi ve kurumsal çevre değişirse, toplumların kültürel benlikleri de değişir. Bu önemli noktayı ilerki yazılarımda açacağım.

3) İnsanlar eğitimin getirisi konusunda olabildiğince bilgili olsalar ve kültürel mirasları onları eğitime yatkın yapsa bile, bazı durumlarda daha fazla eğitim almamak en iyi seçenek olabilir. Daha fazla eğitimin beşeri sermayeyi ve kazancı artırdığı doğrudur. Ancak herhangi diğer bir yatırım gibi, beşeri sermayeye yapılan yatırımın da bir takım maliyetleri vardır. Őrneğin, eğer insanların yaşam süreleri kısaysa, eğitim iyi bir yatırım olmayabilir. Çünkü bu durumda, eğitiminin finansal getirisi sağlayacak zaman dilimi (eğitim sonu ile emeklilik arası yıllar) kısadır.

Ortalama yaşam süresi 50 yıl olan ve insanların 43 yaşında emekli olduğu bir ülke düşünün (Dünya üzerinde bu kadar düşük yaşam süresi sahip űlker var.  Őrnekler: Nijerya, Kamerun ve Fildişi Sahili). Böyle bir űlkede, ilkokul eğitimini 13 yaşında tamamlamış bir insan düşünün. Bu insan, iş gücü piyasasında 43 yaşında emekli olana kadar, 30 yıl çalışabilir. Eğer bir ilkokul mezununun yıllık kazancı 5,000 dolar ise, ömür boyunca kazanacağı ücret (zaman diskontunu göz ardı ederek) 5,000 kere 30, yani 150,000 dolar olacaktır.

Şimdi bu insanın 6 yıl daha okula devam ettiğini var sayalım. Bu 6 senelik ilave eğitimi tamamladıktan sonra yıllık gelirin 6,000 dolar olduğunu dűşűnelim. Bu insan, eğitimine 6 yıl daha devam ettiği için okulu bitirdiği zaman yaşı 19 olurdu. Bu demek oluyor ki, emekli olana kadar 24 yıl çalışacak vakti vardır (19-43 yaşları arasında), ve bu durumda elde edeceği toplam gelir 6,000 $ x 24 = 144,000 dolardır. Bu örnekteki insan için, 6 yıl daha fazla eğitim almaya değmez çünkü bu ekstra 6 yıllık eğitimin fırsat maliyeti (okula giderken kaybedilen gelir) okulu bitirdikten sonra elde edilecek finansal kazançtan daha fazladır.

Eğer emeklilik yaşı 43 değil de daha yűksek olsaydı (53 gibi), çalışanların önűnde, okula giderek yapılan yatırımın karşılığını alacak daha uzun sűre olacağından, eğitim makul bir yatırım olurdu.

Görüldüğü üzere, çalışma hayatı sűresi kısa ise, daha fazla eğitim almak ekonomik açıdan mantıklı değildir. Eğer kişinin yaşam süresi beklentisi kısaysa ve bulaşıcı hastalıklar, şiddet, savaş, gibi nedenlerden dolayı ölüm ihtimali yüksekse, ya da genç yaşta emeklilik gibi bir sebeple çalışma hayatı sűresi kısalırsa,  eğitime yatırım yapmak eğilimi az olur.

4) Dördüncü sorun maddi zorluk ve eğitim arzı yetersizliğidir. Eğer eğitim almak maddi bakımdan engelleyici ise, insanların eğitime talebi olmaz. Eğitim ücreti, kitaplar ya da öğretim materyalleri öğrencinin ve ailesinin gelir düzeyine oranla yüklü bir miktarda ise, (eğitimin getirisi yűksek olsa bile) eğitim talebi dűşűk olur.  Eğitim bedava olsa dahi, okulda harcanan zaman, o kişiyi para kazanmaktan alıkoyar.  Bu durum, okul parasız olsa bile, eğitime yapılan yatırımın, özellikle lise ve üniversite öğrencileri için masraflı bir yatırım olabileceğini gösterir. Bunu şöyle de dűşűnebiliriz: Bir iş alanına yatırım yapmak isteyen, ve yapacağı bu yatırımın getirisinin yűksek olacağına inanan bir işadamı, bu yatırım için gerekli finansmanı bulamazsa, yatırım gerçekleşmeyecek ve hesaplanan getiri elde edilemeyecektir.

Bir toplumda eğitime talep olmasına rağmen, bazı durumlarda, özel sektör, ya da devlet kurumları tarafından arz edilen eğitim miktarı, talebi karşılamayabilir.

Eğitimin, neden devlet veya özel sektör tarafından yetersiz olarak sağlandığı, ve maddi durumu yetersiz ögrenciler hakkında ne yapılması gerektiği ayrı bir yazımın konusu olacak.  Cevabın içeriğinde, toplumdaki insanlar adına (onların vekili olarak) görev yapan siyasetçilerin motivasyonları, ve finans ve kredi piyasalarındaki problemler gibi konular olacak. Bu çerçevede, “Neden temel eğitim çoğu ülkede zorunlu?”, “Eğitim herkes için parasız mı olmalı?”, “Bankacılık sektörü ve kredi piyasası eğitimdeki aksaklıkları çözebilir mi? gibi soruların cevabını vereceğim.

Eğitim, Verimlilik ve Bireysel Kazanç

Bir önceki yazıda,  űlkedeki eğitim dűzeyinin artmasının o űlkenin gelir dűzeyine doğrudan ve olumlu etkisi olduğunu yazdım. Ancak, ülkeler bireylerin toplamıdır ve “ülke geliri ” bu bireyler tarafından üretilen ürün ve hizmet değerlerinin ta kendisidir. Yani, meselenin temelinde yatan soru, bireyler daha eğitimli olduklarında onların ekonomik üretkenliklerinin ve kişisel gelirlerinin artıp artmağıdır.

Bir işte çalışan insanların gelirleri ile onların eğitimlerinin ilişkisini  incelediğimizde, eğitimli kişilerin gelir düzeylerinin az eğitimli olanlara kıyasla  her zaman daha yüksek olduğunu buluyoruz. Bu bulgu çoğu insan için şaşırtıcı olmayabilir.  Fakat,  eğitim yükseldikçe elde edilen gelirdeki artışın  boyutu şaşırtıcı olabilir.

Aşağıdaki iki grafik, yüksek gelirli bir ülke olan ABD ile, gelişme sürecinde bir ülke olan Türkiye’ de farklı eğitim seviyesine sahip insanların 2010 yılındaki ortalama brüt ücretlerini  gösteriyor.

Blog2_WagesUSA_Turkish

Amerika eğitim düzeyi yüksek bir ülke iken (13.4 yıl) Türkiye’nin eğitim seviyesi Amerika’nın ancak yarısına denktir (6.6 yil).  Fakat, iki ülkede de daha fazla eğitimli insanların aldıkları űcretler, daha az eğitimli olanlara kıyasla daha yüksektir. Amerika’da lise diploması olmayan kişiler saati ortalama 12 dolara çalışırken, lise mezunlarının  ücreti %33 daha yüksektir (16 dolar).  Amerika’da űniversite mezunu olanların kazandığı saatlik ücret, lise mezunlarından %75 daha fazladır (28 dolar).  Yűksek lisans (Master ve doktora) sahibi insanların ortalama saat űcreti ise 35 dolardır.

Blog2_WagesTurk_EnglishAynı yapı Türkiye’de de vardır. Ortaokul düzeyinde ve daha az  öğretim almış bireylerin elde ettikleri saatlik ücret 5.1 TL iken, lise mezunlarının saat ücreti 6.4 TL, yani %25 daha fazladır. Teknik lise mezunlarının saat başı kazandıkları űcret, ortaokul ve daha dűşűk eğitimlilerden %50 daha yüksektir.   Tűrkiye’de űniversite mezunlarının ücretleri ise, lise mezunlarının iki katıdır.

Bunlar, ciddi farklılıklardır; ve, çalışanların maaş ve ücretlerinin onların eğitim düzeylerine göre bu şekilde farklılık göstermesi, dűnyanın her ülkesinde böyledir.  Çin’den İngiltere’ye, Endonezya’dan İsrail’e, bu yapı bütün ülkelerde mevcuttur.

Tabii burada sorulması gereken soru şudur: Ücretlerdeki bu farklar acaba gerçekten eğitimin etkisini mi yansıtır, yoksa başka bir olgunun mu göstergesidir?  Őrneğin, “belki de eğitimli insanlar, bağlantıları ve ilişkileri kuvvetli olan varlıklı ailelerden geliyorlardır.  Bu yüzden, bu tip varlıklı ailelerin çocukları, eğitim almasalar bile, aileleri sayesinde zaten daha fazla gelir sahibi olacaklardı” denebilir.  Eğer bu varsayım doğru ise, durum şudur: Varlıklı ailelerin çocukları, dar gelirli ailelerin çocuklarına oranla daha fazla eğitim alırlar, ve bu varlıklı çocuklar bűyűdűklerinde daha fazla gelir sahibi olurlar.  Fakat, ortaya çıkan bu gelir farkının sebebi eğitim değil, aileler arasindaki servet farkıdır.

Başka bir olasılık daha var. İnsanların zeka ve disiplin gibi özellikleri onların verimliliklerini ve kazançlarını olumlu etkiler.  Dolayisiyla, zeki ve disiplinli insanların bu özellikleri onların gelirlerinin yüksek olmasına sebep olur.  Őte yandan, daha zeki ve disiplinli bireyler okulda daha başarılı olmaya eğilimlidirler. Bu demek oluyor ki, zeki insanlar için okula gidip eğitim almak daha kolay olduğundan, zeki insanlarin eğitim seviyesi daha yüksek olacaktır.  Ve bu tip insanlar genelde daha verimli olduklarından maaş ve ücretleri de yüksek olacaktır. Eğer bu sav doğruysa, insanlar  daha uzun sűre okula gittikleri için değil, okulu bırakanlardan daha zeki oldukları için daha yüksek kazanç elde ediyorlar demektir.

Ekonomistler bu ve benzeri bir çok faktörűn etkilerini hesaba katarak yaptıkları analizler sonucunda, eğitimin kazançlar üzerindeki gerçek  etkisini ortaya çıkarmış durumdalar. Bu alanda yapılan araştırmaların ortaya çıkardığı sonuç sudur: İnsanların zeka düzeyi, azimleri, disiplinleri, ailelerinin serveti  ve kazançlarını etkileyebilecek olası tűm faktörleri hesaba kattıktan sonra, bir yıl daha fazla eğitim sahibi olmak, çalışanın gelirini ortalama %10 artırır.

Daha detaya inmek gerekirse: yaşları, cinsiyetleri, iş tecrübeleri, aile profilleri, zeka düzeyleri ve benzeri bir cok kişisel özellikleri, ve çalıştıkları endüstri alanı da aynı olan iki insanı ele alalım. Eğer bu insanlardan birincisi diğerinden 3 yıl daha fazla eğitim almış ise, aldığı ücret diğerinden %30 daha fazla olur. Bu, eğitimin ücretler üzerindeki direkt etkisidir.

Bu %10 luk getirinin sebebi, eğitimin insanlarin kognitif yeteneklerini (beyni daha iyi kullanarak  analiz yapabilme ve bilgi sahibi olma yeteneği) ve becerilerini geliştirmesidir. Sonuç olarak, daha eğitimli insanlar iş gücü piyasasında daha üretken olurlar ve daha yüksek gelir elde ederler.

Eğitimin maaşlar ve űcretler üzerindeki etkisi düşük gelirli ülkelerde daha fazladir. Gelişmekte olan ülkelerin çalışanları, okula gittikleri her bir yıl için, ücretlerinde %15 artış görürler.  Benzeri şekilde, eğitimin kadınların ücretleri űzerine olan etkisi, erkeklerin ücretleri űzerine olan etkisinden daha bűyűktűr.

Ayrıca, eğitimin getirisi (ücretlere olan etkisinin boyutu) son yıllarda giderek daha da artmaktadir. Eğitim seviyesi yüksek olan bireyler iş gücü piyasasında giderek daha fazla ödüllendirilirken, az eğitimli insanların gelirlerinde bir artış görülmemektedir. Bunun kaynağı, teknolojik gelişmelerin çalışanları bu yeni teknolojileri yetkin bir şekilde kullanabilme ihtiyacinda bırakmasıdır.

Tüm bunların anlamı şudur.  Eğitim, çalışanların beceri seviyesini, verimliliğini ve dolayısıyla gelirlerini artıran çok önemli bir yatırımdır. Bu yatırım, özellikle düşük eğitim düzeyine sahip olan toplumların ekonomik gelişmesi için daha da önemlidir.